Güzel bir haberle başlamak istiyorum. Biricik Bal'ımıza yuva bulduk.(daha önceki yazımda Bal'ın kim olduğunu yazmıştım.) Bal'ı ilk bulan kişi, evinde köpeği olduğu için bakamamıştı ama ona yuva bulmak için çok uğraştı.Ankara'da bu işe gönül vermiş olan İpek Abla'da hemen Facebook'ta profiline Bal'ın fotoğrafını koydu ve ona sıcak bir yuva bulmak için çalışamalara başladı. Sevindirici haber 1gün sonra geldi. Bal'ı sahiplenmek isteyen birileri vardı. Güvenilir ve gerçekten hayvan sever kişilerdi. Ali hemen Bal'ı götürdü ve içine sinerek onu yeni yuvasına bıraktı. Bal'da ilk başta bunu hissetmiş olacak ki, Ali'ye alıştığı için onu bırakmak istememiş,peşinden gitmiş. İki taraf içinde biraz zor oldu ama içimiz rahat.1. onu artık terk etmeyecek bir sahibi olduğunu biliyoruz yani yaşadığı o acıyı bir daha yaşamayacak. 2.si ise Bal'ı evlat edinen kişinini restoran'ı varmış ve etrafı bahçeli,çitlerle çevriliymiş. Bütün gün oradan oraya koşup, her zaman yaptığı gibi oyun oynuyormuş. Umarım bütün hayvanlar onun gibi şanslı olur...
Cuma günü karşıya geçmek için dolmuşa binecektim. Ama bir türlü dolmuş gelmeyince taksiye binmeye karar verdim. Tesadüfende yanımdaki iki kişide karşıya gidiceklerini söylediler, dolmuş taksi yapmaya karar verdik ve taksi durdurduk. Oda ne taksinin içi okadar değişiktiki çok ilgimi çekti. Hizmette sınır yok dedirten cinsten şeyler yapmıştı 39 yaşındaki şöfor bey. Sakız,çikolata,kek,ıslak mendil,şeker ne ararsanız vardı. Köprüye girdiğimiz anda sordu 'Kahve içmek isteyen?' Ağızımız açık kaldı. Hayatımda ilk defa böyle bir taksi görüyordum. Torpido gözünün alt tarafına kettle koymuş,oradan kahve servisi yapıyordu. İsteyenlere kahvesini verdi, kendine de koydu, kek ikram etti. Bense sadece izliyordum. En sonunda da dayanamadım tebrik ettim gerçekten çok yaratıcı bir şey yapmış ve diğer meslektaşlarından onu ayıracak bir ayrıntı olmuş. Oda bundan yakındı meslektaşları ona dalga geçer gibi bakıp, konuşuyorlarmış ama hiç oralı bile olmuyorum dedi. Ayrıca bagajında da buzdolabı varmış,içinde soğuk su bulunduruyormuş. Sıcak günlerde biri bunalır,müşterisine bir şey olur diye.İlk yardım çantasını falan zaten sormadım her şey 4 4'lük. Türkiye'de bu kadar tedbirin alınması beni hem sevindirdi hem de şaşırttı. Ee nede olsa alışık olmadığımız bir durum
değil mi?
Umarım birgün size de bu taksi denk gelir,kendinizi biraz şımartılmış hissedersiniz:)
Cumartesi günü okuldan arkadaşlarımızla toplandık ve kahvaltı yapmak için Cihangir'deki 5.kat restoran'a gittik. Eğer gitmediyseniz mutlaka gidin derim bu kadar güzel bir manzara, huzurlu bir ortam olamaz... Daha önce orada yemeğe gittiğimde pek memnun kalmamıştım. O gün çok açtım ve porsiyonları küçük gelmişti. Ama kahvaltısı süperdi. Hem doyurucu, hem temiz, hem de çok lezzetliydi. Kişi başı fiyatı ise 22 TL.
Kaç saat oturduğumuzu tam olarak bilmiyorum ama baya bir oturduk ve zamanın nasıl geçtiğini anlamadık bile.
5. kattan ayrıldıktan sonra Cihangir'de bir tur atmaya karar verdik. Daha önce Cihangir'e gittim ama bu sefer çok daha güzel geldi bana. Capcanlıydı, bütün kafelerden insanlar dolup taşmıştı. Herkes keyfine bakıyor,gülüyor,eğleniyordu. Kısaca rengarenk bir sokaktı.
Ben gerçekten oraya aşık oldum.İnsanların giyimleri bile o kadar değişik ve tarzdı ki. Kimse kimseye bakmıyor,kendi havasında takılıyor. Kendimi bambaşka bir yerde hissettim. Ve ilerde kesin oraya taşınmaya karar vererek apartmanlara bakmaya başladım. Tarihi apartmanlar zaten benim favorim orası da öyle binalarla doluydu. Bazıları 1908 yılında yapılmış, bazıları daha eski. Birden gözümün önüne o eski Beyoğlu resimleri geldi. Kabarık etekli bayanlar kafalarında büyük bir şapka,ellerinde şemsiyeleri, erkekler takım elbiseleri,tertemiz ayakkabılarıyla kolkola girmiş o sokakta yürüdüklerini hayal ettim. Kim bilir neler yaşanmıştı orada, nelere tanıktı o yollar,apartmanlar...
Daha sonra bir arkadaşım 'Çukurcuma'da (Cihangir'in hemen aşşağısında) çok güzel bir yer var beğenir misiniz bilmem ama bir gidelim, bakın beğenmezseniz döneriz' dedi. Bizde tamam dedik oradaki antikacılara, tasarım takılar yapmış mağazalara girerek Çukurkeyif'e geldik. Girişinde daha çok bir bar havasında olan yerde ses çalışmaları yapıyorlardı. Akşam konser varmış. Ama biz direk bahçesine doğru yol aldık ve yemyeşil bahçede kendimizi bulduk. 'Arkadaşım oturalım mı beğendiniz mi'dedi. Bizde 'Bide soruyor musun?'dedik. İstanbul'un bir köşesinde gizli kalmış bir bahçeydi orası. Etrafınızda ağaçlar var ve üzerinde kedi falan geziyor. Yani gayet doğal bir ortam.
Yemekleri de bir o kadar uygun,doyurucu. Ben mücver hamburger yedim,arkadaşım da
soyalı salata (ikimizde vejeteryan olduğumuz için). Yemeğimizi yedik, oradaki garsondan Çukurkeyif'teki aktiviteler hakkında bilgi aldık. Ve ayrıldık.
Bu aralar çok sıkılıyordum kalabalıktan,haberlerden ama Cihangir ve bu restoranlar bana o kadar iyi geldiki.Benden size tavsiye yanınızda kimse bile olmasa alın kitabınızı, derginizi hatta fotoğraf makinenizi bu mekanlardan birine gidin,rahatlayın ya da Cihangir'deki yerlerin fotoğraflarını çekip, koleksiyon haline getirin çok keyif alacağınızdan eminim...